Bu makalemizde de yine Peygamber hanesinin nur ikliminden feyzini almış bir büyüğü daha tanımaya çalışacağız. Tanımaya çalışacağımız bu zat, sözü peygamber sözüne, fiziki durumu ve yaşayışı da sahabeye çok benzetilen büyük imam Hasan Basri’dir.
Hasan Basri hazretleri’nin anası Hayriye Hanım, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarından anamız Ümmü Seleme (r.anha)’nın, babası Ebu Hasan da Hz. Zeyd b. Sabit’in azadlısı idiler. Hz. Ömer (ra)’in hilafeti zamanında kutlu belde Medine-i Münevvere’de Ebu Hasan ile Hayriye Hanım izdivaç etmiş ve izdivaçtan geleceğin büyük imamı olacak bir erkek çocuk dünyaya gelmişti.
Kutlu beldede doğan çocuk, rivayete göre Hz. Ömer’e (ra) götürülmüş, Hz. Ömer de yüzünün güzelliğini görünce ona Hasan ismini vermişti. Sonraları Ebu Said künyesi ile de anılmaya başlayan Hasan b. Ebi Hasan Yesar’ın, Hasan Basri olarak meşhur olmasının sebebi şundan dolayıdır: O, belli bir yaştan sonra Basra vilayetine yerleşmiş ve orada ilim ve feyiz neşretmeye başlamıştı. Basra’da kuvvetli seciyesi, ilmi üstünlüğü, edebi olarak Arap diline ve edebiyatına üst seviyede vakıf olması, zühd ü takvası, vaaz ve nasihatlarıyla öyle bir üne kavuştu ki, kendisi artık etraftan Basralı Hasan olarak anılmaya ve tanınmaya başlayınca bundan sonra kendisine hep Hasan Basri denildi.
Hasan Basri‘yi çok talihli kılan bir iki sebebi daha hatırlatmak istiyorum. Hasan, dünyaya geldikten sonra Hz. Ömer iki yıl daha hilafet makamında kalmıştı. Hasan Basri, kutlular kervanı tabiinin büyüklerinden olmanın yanı sıra Resulullah’ın da manevi oğlu olma şerefine ermiş bir insandır.
Muhammed b. Selam’ın nakline göre Hasan henüz küçük iken anası ev işlerini rahat görmesi için onu, Allah Resulü (sav)’in zevcesi Ümmü Seleme (r.a.)’nin evine götürürdü. Ümmü Seleme validemizin yanında kalan çocuk çok ağlamaya başlayınca onu susturmak için anamız, yaşlı ve sütten kesilmiş olmasına rağmen Hasan’ı emzirir ve sonra da onu alır, Allah Resulü (sav)’in ashabına götürürdü. Bir defasın Hasan’ı Hz. Ömer‘e gönderip ona dua etmesini istemişti de Hz. Ömer (ra): Allahım onu dinde fakih kıl ve insanlara sevdir, diye dua etmişti. Bu haberi ayrıca Yunus Hasan’dan, o da anasından, kendisine Ümmü Seleme validemizin süt emzirdiğini nakletmiştir.
Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühdünde naklettiğine göre, Merzuk el-Icli der ki: Bir gün Ebu Katade bana, Hasan Basri‘yi göstererek: Şu şeyhin peşini bırakma! Allah’a yemin ederim ki edep yönünden Ömer b. Hattab (ra)’a benzeyen ondan başkasını görmedim. Vadi’l-Kura‘da büyüyen Hasan, Hz. Osman‘ın hilafetinin son yıllarında 14 yaşında iken onun hutbelerini de dinlemiştir. Kuran-ı Kerim’i bu dönemde ezberlediğini Hafız Zehebi kaydetmektedir.
Ebu Nuaym, Hilye’sinde Avf b. Ebi Cemile el-Arabi‘den yaptığı rivayette, Hasan Basri‘nin anası Hayriye Hanım, küçük Hasan’ı, analarımızdan Ümmü Seleme‘nin yanına bırakırdı. Anasından uzak kalan çocuk ağlamaya başlayınca Ümmü Seleme onu emzirirdi. Çocuk çok emince göğüslerinde süt oluşur o da sütten içer sonra susardı. İşte Hasan Basri‘nin elde ettiği hikmet ve belagat bu sütün bereketiyledir. Hafs b. Gıyas da, Ameş‘den aşağıdaki sözü işittiğini söylemiştir. Hasan Basri‘nin bu kadar hikmet sahibi olması ve belagatı, hep emdiği o sütün bereketiyledir. Nitekim Ebu Cafer Muhammed b. Ali de diyor ki: Bu sütün bereketiyledir ki, Hasan’ın sözü nebilerin sözüne benzemektedir.
Medaini’nin Hz. Hasan‘dan şu rivayeti yaptığı nakledilir: Anam ve babam Beni Neccar’dan birinin kölesiymişler. O zat, Beni Seleme kabilesinden bir kadınla nikahlanmış da anamla babamı kadının mihri olarak vermiş, sonra Selemeliler anamı ve babamı azat etmişler.
İlim ve amel yönünden yaşadığı asırdaki insanların efendisiydi sözü, Hasan Basri‘yi anlamaya yardımcı olacağı kanaatindeyim.
Hasan Basri, çocukluğunda maddi ve manevi gıdasını Saadet hanesinden almasının yanı sıra büyüyüp yetişmesi de yine o nur ikliminde olmuştur. Ulaşıp görüşebildiği bir çok sahabeden de aynı zamanda feyiz almıştır. Hz. Osman bunlardan biridir.
İsmail b. İbrahim, Şuayp’ten yaptığı rivayette: Hasan’ı Hz. Osman b. Affan’a ibrikle su dökerken gördüm, demiştir. Sahabeden İmran b. Husayn, Ebu Hureyre, Ebu Bekre, Ebu Bürze, Makil b. Yesar, Abdullah b. Makil, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve Enes b. Malik, Semure b. Cündüb ve Sasaa b. Muaviye ve daha başka sahabiden hadis rivayetinde bulunmuştur. Hasan Basri‘nin 70 kadar sahabeyi şahsen tanıdığı, onlardan rivayette bulunduğu ve pek çok hadis öğrendiği de yapılan rivayetler arasındadır. Bir çok ilimde olduğu gibi hadis sahasında da kendisini zirvelere çıkaran dehası ve ilmi yeteneği, devrinde yetişen büyükler tarafından kabul edilip tasdik edilmiştir. İlim öğrenme ve öğretmeyi her şeyden üstün tutan büyük imam, Hişam’ın rivayetine göre şöyle demiştir: İnsanın ilim öğrenme ve öğretmesi, dünya ve dünyada olan herşeyden onun için hayırlıdır.
Hasan Basri, bir ara Medine’den Mekke’ye geldiği zaman, Mekke’de onun için bir ilim meclisi hazırlanmış ve birçok büyük zevat orada hazır bulunmuştu. Mecliste bulunan bu zatlardan İmam Mücahit, Ata, Tavus b. Keysan ve Amr b. Şuayb: Biz asla böyle bir alim görmedik, demişlerdi.
Hasan Basri, akibetinden çok korkan ve çok ibadet eden bir insandı. Kalbin diri olmasının ancak ibadetle mümkün olabileceğine kanaat getiren İmam şöyle derdi: Kalpler Ölür ve dirilir..kalpler öldüğünde onu farzlarla diriltmeye çalışın, dirildiğinde de nafilelerle onu terbiye edin ve edeplendirin. Allah korkusundan ötürü koca imamın yüzüne tebessüm gelmezdi adeta. Yusuf b. Esbat diyor ki: Ben otuz yıl Hasan Basri’nin güldüğünü ve kırk yıl da malayani şakalaştığını görmedim. Ömrünü hüzün içinde geçirdiği bilinen Hasan Basri, bu mevzuda da ümmete örnek olmuştur. Onun bu mahzuniyetini en güzel şekilde şu sözleriyle İsa Yeşkuri dile getiriyor: Hasan Basri’den daha üzüntülü kimse görmedim. Onu her zaman başına sanki bir musibet gelmiş gibi üzüntü içerisinde görürdüm.
İmanın kemal bulması için, müminin akşam-sabah hüzün içerisinde olması gerektiğini zaruri gören Hasan Basri, Kişi hüznü sayesinde ancak dinini ikmal eder, diye de yemin ederdi.
Akşam-sabah Kuran-ı Kerim’i idrak eden adamın akşam ve sabah hüzünlü olamayacağına bir türlü inanamazdı. Sırrı b. Yahya‘nın rivayetine göre şöyle derdi: Allah Taala’ya yemin ederim ki, mahzun olmadıkça, yorgun argın ve bitkin düşmedikçe kişi kamil imana sahip olamaz. Humeyd’in ifadesine göre o, mescidde derin bir nefes aldı ve ağlamaya başladı, o kadar ağladı ki artık omuzları titriyordu. Sonra: Keşke kalplerde hayat olsa! Keşke kalpler düzgün olsa! Sabahında kıyamet kopacağı geceyi hatırladım da onun için ağlıyorum. O gün insanoğlunun bütün ayıplarının ortaya çıkacağı ve bütün gözlerin yaş dökeceği bir gündür.
Havşeb’in rivayetine göre kendisi bu husustaki fikrini açık ve net bir şekilde yemin ederek şöyle dile getirmiştir: Ey Adem oğlu! Allah adına yemin ederim ki, eğer Kuran okuyup sonra ona inanıyorsan, mutlaka dünyada uzun boylu mahzun olarak yaşayacak, Allah’ın azabından şiddetli korkacak ve çok ağlayacaksın.
Allah Taala, Hasan Basri ve emsali büyüklerin şefaatlerini ve tasarruflarını üzerimizden eksik etmesin. Amin…
Dr. Dursun Ali Erdem
Makale yazılırken aşağıdaki kaynaklardan istifade edildi. DAE
Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c. 2, s. 147. İbn Saad, Tabakat, 7/157, Zehebi, en-Nübela, 4/565. Büyük İslam Tarihi, 2/574. Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, s. 371. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e., 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e.,, 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. Ebu Nuaym, 2/134. Ebu Nuaym, 2/152., 2/144 Zehebi, en-Nübela, 4/565, 4/587. İbn Sad,Tabakat,7/174,7/175 Zehebi, Siyerü Alam, 4/487