24 Haziran
seçimlerinin ardından oluşan Meclis’te, “kamuda çalışamaz” denilerek OHAL
KHK’siyle ihraç edilmiş 4 milletvekili bulunuyor. Kişisel bir protesto olarak
Meclis çalışmalarına siyah kıyafetle katılan Saadet Partisi Milletvekili Prof.
Dr. Cihangir İslam; “Zulüm kalkıp, hukukun önü açılana” kadar ‘sivil
ölümün kefeni’ olarak nitelendirdiği siyah kıyafetleri çıkarmamakta kararlı
olduğunu söylüyor.
2 yıl süren OHAL döneminde 125 bin 800 kişi “Terör
örgütleri, milli güvenliğe karşı gruplara üyelik, mensubiyet, iltisak, irtibat”
denilerek bir Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) ekli listeyle kamu görevinden
çıkarıldı. Rütbeleri, unvanları alınan, pasaportları iptal edilen, bir daha
kamuda çalışmalarına yasak getirilen on binlerce kişi bir anda “sivil ölü”
haline getirildi. Haklarında hiçbir yargı kararı olmadan “sakıncalı” ilan
edilerek onlarca yıldır çalıştıkları kamu kurumlarından çıkarılan on binlerce
kişiden 4’ü bugün “milli iradenin tecelligahı” olarak nitelendirilen Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde 24 Haziran seçimlerinin ardından milletin vekili oldu.
43 yıllık mesleki yaşamına bir gecede son verilen
Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu CHP İstanbul, 27 yıllık hekimlik mesleğinden
ihraç edilen Ömer Faruk Gergerlioğlu HDP Kocaeli, öğrenciliğinden bu yana
İstanbul Üniversitesinde 35 yıl geçirmiş olan Sezai Temelli Van, akademide
yaklaşık 30 yılı geride bırakan tıp profesörü Cihangir İslam Saadet Partisi
İstanbul milletvekili olarak sorumluluk üstlendi.
Yaşananlar için, “Mantıksal tutarlılık ile mantıksal
çelişki arasındaki fark silinmiştir” diyen İslam, bunun nedenini ise, “Farklı
noktalardan gelmemize rağmen ortak kötü ve iyilerimiz vardır. AK Partililer ise
kendi liderleri dahil herkesi hakikate izafe ederek değerlendirecekleri yerde,
kendi liderlerini hakikat yerine ikame ediyorlar. O nedenle yanlışlara
düşüyorlar” sözleriyle açıklıyor. GazeteDuvar’ın
sorularını İslam’a soruları şöyle
cevaplandırdı:
İhraç sürecini sizden dinleyebilir miyiz?
Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Bakanlar
Kurulu üyelerinin imza attığı 686 sayılı KHK ile 7 Şubat 2017’de görevimizden
ihraç edildik. Kararnamede, “Terörle iltisaklı, irtibatlı” gibi iftira
niteliğinde ibareler var. Herhangi bir gerekçe bildirilmedi ama “bunun muhtemel
sebebi nedir” diye sorarsanız ben ikinci akademisyenler bildirisinin
imzacısıyım. Bu bildiri ilk bildiriyi imzalayan bin 128 kişinin hukuksuz bir
muameleye uğraması nedeniyle hazırlandı. Demokrasi, insan hakları, hukuk
devletini savunan, otoriterliğe karşı çıkan 611 akademisyenin ortak bildirisine
ben de imza koydum. Bu 611 akademisyen içinde cımbızla çekilip ihraç edilmiş
birkaç isimden biriyim. Olay bundan ibaret.
Bu bildiri sonrası neler yaşandı?
1 yıl soruşturma geçirdim. Ancak o dönem YÖK
Disiplin Yönetmeliği askıdaydı. Üniversitenin soruşturma açma, beni
cezalandırma yetkisi yoktu. Ben de ifade vermedim. “Bana soruşturma açma
yetkisine sahip değilsiniz. Bu soruşturmayı geri çekin, itibarımı da zedelediniz,
şahsımdan da özür dileyin” içerikli bir yazı gönderdim. KHK 7 Şubat’ı 8 Şubat’a
bağlayan gece çıktı. Bir arkadaşım haber verince öğrendim. Beklemediğimiz bir
süreç değildi.
İtiraz sürecinde neler yaptınız?
Komisyonun oyalamaca olduğunu biliyoruz ama hukuki
takip için OHAL Komisyonu’na başvurdum. 1-2 ay önce baktım işlemler devam
ediyor. 1 sayfalık yazı daha okunmamış. Son derece basit, “Siz beni neden
attınız” diyorum. Bu bildiriyi Meclis kürsüsünde bir gün gelecek bir daha
okuyacağım. Sonuçta demokrasi, insan hakları gibi hepimizin savunduğu değerleri
içeren ortalama bir bildiri. Hukuk mücadelesi devam edecek ama Meclis’te en az
dört KHK’lıyız. Bağımsız bir KHK’lı grup olarak da hareket edip KHK’lılarla
aktif şekilde ilgilenmek istiyoruz.
MAKSAT KORKU İKLİMİNİ ESTİRMEK, ZİHİN ÇİLESİ VE
AZABI GİTMİŞTİR
“Sakıncalısınız, kamuda görev yapamazsınız”
denilerek üniversiteden çıkarıldıktan sonra yasama organı Meclis’e milletvekili
olarak girmek sizde nasıl bir duyguya yol açtı?
“Nasıl bir duygu”dan çok “bu nasıl bir mantık”
sorusunun iktidara sorulması gerekiyor. AK Parti Genel Başkanı ve ona kayıtsız
şartsız itaat eden çevresi, bugün insan zihninin en önemli anlaşma mekanizması
olan mantığı dumura uğratmış, bozmuştur. Tutarlılık ile çelişki arasındaki fark
silinmiştir. Mantıksal tutarlılık ile mantıksal çelişki arasındaki fark
silinmiştir. Bu artık insan zihninin herhangi bir muhakemeye dayalı olarak
değil, sadece talimata dayalı olarak çalıştığının göstergesidir.
Bu ihraçlarla ne kazandılar?
Sadece bir korku iklimi estirmek. Yapılmak istenen
o. AK Parti içindekiler dahil herkes, “her an kapının önüne konulabilirim,
açlıkla baş başa kalabilirim” tehlikesi yaşıyor. İnsanların en temel hakları
birilerinin tekeli altına alınmış ve bu haklar insanlara adeta “şartsız itaat ederseniz”
denilerek bir lütuf olarak sunuluyor. İşte bu iklim yaratılıyor. Böyle baskı
durumlarında ne olur? Bu metropol hayatında, bu endüstrileşen dünyada özerk
kalmak, bir birey olarak kendi muhakemenizi ve varoluşunuzu inşa etmek kolay
bir şey değildir. İnsanlar çok irrasyonel ilişkilere sapıp kendi iradelerini
bir lidere veya özel önem atfettikleri şahsa devredebilirler. Bu büyük bir
konfordur onların iç dünyaları için. Çünkü artık muhakeme gitmiş, zihin çilesi,
azabı gitmiştir. Üzerinde düşünmeniz gerekmez. O inandığınız şahıs zaten
masumdur, onun aldığı her karar yerindedir. Ona kalan itaat etmek ve mükafatını
almaktır. Muhakemedeki kırılma, mantıktaki çelişki ve tutarlılık arasındaki o
korkunç farkın yok edilmesi bizi bir felakete götürür.
ERDOĞAN HALA RAHAT OTURAMIYOR: ÇÜNKÜ HAKSIZLIK
YAPMA DUYGUSU KEMİRİYOR
2 yıl süren OHAL sona ererken bazı uygulamalarının
3 yıl devam etmesini sağlayacak bir yeni düzenleme geldi. Bu teklifi nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kişisel değil toplumsal düzeyde endişelerimiz var.
KHK ile ihraç edilmiş yaklaşık 200 bin kişiyi de aşan, tüm toplum. Olayın
bireysel, toplumsal ve bir de insani yönü var. Bugün bizi yönetenler korkunç
bir şüphecilik içinde. Tabiri caizse bir paranoya içindeler. Bunun bir kısmı
haklı bir zemine oturur, çünkü kötü şeyler yapmışlardır. O yüzden bu dünyaya
kötü uygulamalar getirmişlerdir ve bu zihin karşısındakinden de ister istemez
bir kötülük bekler. Ama önemli bir kısmının kuruntudan adeta bir hezeyandan
oluştuğunu zannediyorum. İktidar şu korku içinde: Referandumda “Siz bu
anayasayı yüzde 80 ile de getirseniz üstüne oturamazsınız” demiştik. Yüzde 51
ile geçti. Seçimde de yüzde 52.5 gibi bir oy aldılar. Ama ne ile, MHP desteği
ile. Bugün AK Parti tek başına yasa çıkarma özelliğini kaybetti. Bu birilerine
bağımlı kalacağı ve birileri tarafından yönetilebileceği anlamına gelir. Bakın
Sayın Erdoğan da AK Parti de hâlâ rahat oturamıyor. Bu seçimi yüzde 80 ile
kazansalar da rahat oturamazlar. Çünkü haksızlık yapma duygusu kafanızı yastığa
koyduğunuzda içinizi kemirir. Ya bununla yüzleşecekler ve bütün hareketlerini,
toplumdan özür dileyerek, radikal şekilde değiştirecekler ya da bu korkuyla
yaşayacaklar. Bu korku insanların başına açtıkları korkudan, felaketlerden,
yani yüz binlerce kişinin işten atılmasından inanın daha hafif değil. Nereye
gitseniz sizinle gelir. Mars’a gitseniz sizinle gelir.
ORTALAMA BİR MÜSLÜMANIM, İNANCIMA GÖRE AKPLİLER
HAKİKATIN ALTINDADIR
Son yasa teklifine de bakınca yakın zamanda
normalleşme görünmüyor.
Buradaki sıkıntı şu. Bu insanlarda tutarlılık ile
çelişki arasında farkın kalktığını söyledik. Bunun nedenleri ne olabilir? Uzun
zamandır ben de bunun nedenleri üzerine kafa yoruyorum. Şöyle bir durumla karşı
karşıyalar. Hepimizin iyi, doğru, güzel hakkında düşünceleri vardır. Bunun
nereden kaynaklandığı tartışması bir yana, bakıyoruz ki çok farklı noktalardan
gelmemize rağmen “kötü” olan birçok eyleme “ortak kötü” diyebiliyoruz. Ortak
kötü ve iyilerimiz var. Buna yerel literatürde “hak, doğru” diyebilirsiniz.
Şimdi AK Partililer şunu kaybediyor: Kendi liderleri dahil herkesi hakikate
izafe ederek değerlendirecekleri yerde, kendi liderlerini hakikat yerine ikame
ediyorlar. O nedenle yanlışlara düşüyorlar. Ben ortalama bir Müslümanım. Benim
inancıma göre herkes hakikatin altındadır. Hakikat kıstas alınarak, o insanın
fiilleri, düşünceleri, sözleri değerlendirilebilir. Yapmadıkları şey bu. Sayın
Erdoğan’ı hakikate vurarak, hakikat ile kıyaslayarak değerlendirme imkanına
uzun zamandır sahip değiller. Bunu tekrar kazanana kadar bence önleri
açılmayacak.
Nergis Demirkaya -duvargazetesi