ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Bugün
İslamiyet; Müslüman liderlerin olağanüstü gayretiyle (!), terör, şiddet,
aşırılık, cehalet, rüşvet, yolsuzluk ve sefaletle birlikte anılmaktadır.Güzelim Türkiye(m),
Amerika’daki mahkemede Zarrab davası nedeniyle, dünya arenasında, ‘yolsuzluk
yapılan, rüşvet alınan, kara para aklanan bir devlet’ olarak, ecnebi medyasına
manşet oluyor. İranlı bir şarlatan ve gözlerini dolarlarla köreltmiş iktidar sayesinde.
Ne yazık ki, İslam
coğrafyasındaki tablo Türkiye’den farksız değil. Her yerde insan hakları
ayaklar altında. Orta Doğu’da… Orta Asya’da… Yakın Doğu, Uzak Doğu’da. Tüm kıtalarda. Her yerde… Adaletsizliğin, zorbalığın zirve yaptığı,
ahlaksızlığın kol gezdiği, cehaletin alışkanlık hale geldiği ülkeler, maalesef,
Müslümanların idare ettiği coğrafyalardır.
Yalan, iftira, kul hakkı,
haram, rüşvet, haksızlık, adaletsizlik diye uzayıp giden liste, o kadar kabarık
ki!…
Hangisinden başlamalı?
Namaz kılmak, oruç tutmak, hac
ve umre turları düzenlemek, sakal bırakmak veya başını örtmek, bu
olumsuzlukları örtmüyor.İslam coğrafyasındaki
antidemokratik uygulamaları, yozlaşma ve yobazlaşmayı gördükçe, yıllar önce
Yusuf İslam (Cat Stevens)’la ilgili okuyup, unutamadığım sözü aklıma geldi.
Yusuf İslam, İslam ile Kur’an-ı
Kerim sayesinde tanıştığını, dini yazılı kaynağından öğrenerek Müslüman
olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Eğer önce Müslümanlar ile tanışsaydım belki de
İslam’a giremezdim” diyor.
İslam‘ın, Müslüman olduktan sonraki tutum ve davranışı, dünyada yaşanan eksik
ve aksaklıkları nasıl görüyor(?), tavır ve refleksi nedir(?) o da belki ayrı
bir yazı konusu.
Asıl konumuza dönecek olursak..
Evet, bugün biz Müslümanlar,
dinimiz için olumsuz referanslar oluşturuyoruz, her birimiz.
Özellikle gelişmiş ülke
insanları, Müslümanların sosyal, siyasal ve iktisadi halleri nedeniyle,
İslam’ın gerçek yüzünü görmekte hayli zorlanıyorlar.Aslında, İslam’ın önündeki en
büyük engel, Müslümanların ta kendisi değil mi?
On binlerce caminin yükseldiği,
“şekli müslümanlık”, İslami sembollerin hayatımızda daha yoğun bir şekilde
yükseldiğini zannettiğimiz ülkemiz Türkiye’de, yaşanan zulümler, baskılar,
vurdumduymazlıklar, yeni doğan bebeklere kadar indi. 81 yaşındaki Hacı Mustafa
Türk ve 85’e merdiven dayayan Ali Osman Karahan’ı ceza evine atmak yetmiyor,
tek kişilik hücrelerle sınama yöntemleri deneniyor.
Zulüm ve baskılardan kaçarken
denizin dalgaları sonucu ölen, arşa yükselen yavruların feryadı mı ‘gayrı
Müslimlerin’ İslam’a sempati duymasını
sağlayacak?
Yoksa İslam coğrafyasından akın
akın garp ülkelerine gitmek üzere, yollara düşen, sığınma merkezlerine mahkûm
edilen insanların hazin tablosu mu, sözüm ona “gavurlar”ın Müslüman olmasını
teşvik edecek?
Yada yolsuzluk, rüşvet, haksız
kazanç ve yandaşına milletin malını peşkeş çekmek mi?
Siyasal İslamcılar, kendi
yaptıkları, gayri insanı ve İslami icraatlarıyla, İslam’a bakarak bu dine
girerler miydi acaba?
Müslümanlar zenginleştikçe,
İslami sembollerle donanıyor, ancak dinin gerçek değerleri ile arasında çok
büyük uçurumlar meydana geliyor.
Diğer ülkeler bir
tarafa…
Ülkemiz Türkiye’nin vahim tablosuna bakalım: Türkiye’de 2005’te toplamda
tutuklu sayısı, 55 bin 870’ti. Tutuklu ve hükümlü sayısı son beş yılda yüzde 69
oranında artarak 229 bin 790’a yükselmiş durumda. Cezaevlerinde kapasiteden 22
bin 361 tutuklu fazlalığı var. 17 bin kadın, 700’den fazla çocuk, cezaevi
şartlarında ömür çürütüyor. Bu vahim rakamlar, bizim afaki
rakamlarımız değil, uluslararası kuruluşların aktardıkları.
İşte The Legatum Institute
tarafından yayınlanan çok çarpıcı sıcak bir araştırma: Her yıl yapılan ‘dünyada
refah seviyesi en yüksek ülke’ sıralamasında yine, “Gavur ülkeler” ilk 10’da.
İlk 50 ülkenin içinde sadece 3 adet Müslüman devlet var. Katar 46. Arap
Emirlikleri 41. ve Malezya 38. sırada yer bulabiliyor. Slovenya, Malta, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Uruguay devletlerinin halkları, dünyanın “en mutlu, sağlıklı, zengin ve gelişmiş” ülkelerin ilk 30 ülkesi arasında yer alıyorlar
Türkiye..?
144 ülke
arasında 88. sırada malesef…
Sadece “refah seviyesi”
açısından değil, araştırma, tam 8 kategoride. konuları ortaya koymuş,Refah seviyesinin ölçülmesinde
en önemli unsur para miktarı olsa da enstitü, bu listeyi hazırlarken tam 104
değişkeni göz önünde bulundurmuş. Değişkenler, 8 ayrı alt başlık altında
toplanmış ve 149 ülke dâhil edildi.
İkinci ülkemiz Avustralya,
sosyal sermaye başlığında ilk sırada yer alırken, genel sıralamada 9. sırada
Norveç 1. Yeni Zelanda 2. ve
Finlandiya dünya 3.sü.
Peki, Türkiye’nin diğer 8
başlıktaki karne notu nasıl?
Ekonomik nitelikte 55., İş
ortamında 91., Yönetimde 70., Eğitimde 80., Sağlıkta 53., Güvenlikte 133.,
Kişisel özgürlüklerde 105., Sosyal sermayede 96., ve Doğal çevrede 54. sırada
yer almış durumda.
Bir başka vahim tablo ise geçen
sene yaşandı:
Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nün
yayınladığı raporda; 2016 yılı “dünyanın en huzurlu ülkesi” sıralamasında, 163
ülke arasında İzlanda 1. olurken, Türkiye ise 145. olmuştu. Yani sondan 18.
Hz. Peygamber ve yol
arkadaşlarının yüce ahlakı, adaleti, temizliği, insanlara saygı ve sevgisi,
ilim ve irfana verdikleri önem ve diğer pek çok meziyetleri davranışlarına
yansıttıklarından, İslam’ın şefkat eli tez zamanda yedi kıtaya ulaşmıştı.
Peki, “Ümmetin derdine talip”
olduğunu söyleyip kendini de ülkeyi de avutan, bugünkü muktedirlerin hangi
meziyeti ve ahlakını dünya örnek alacak?
Dün “Hayırsever” dediği, bugün
ise “casus” ilan ettiği Reza rezaletiyle mi?
Cevabını Havuzun Yazarı A.Dilipak’ın birkaç gün önce söylediği
ifadeleriyle verelim. Şöyle diyor AKP’lilere ve iktidarına, Yandaş Yazar:
“Allah bunların belasını vermiş, kiminin eline kan bulaşmış, kimi uyuşturucu
kullanıyor, kimi kumara sarmış. Bu geri zekâlı, ahmak, alçak hainlerle uğraşmak
ağır geliyor insana” e.cansever@zamanaustralia.com.au