Albay Mona Shindy: “Avustralya’da, toplum içinde harika işler yapan çok sayıda Müslüman var. Ülkeye çok ciddi katkıları oluyor. Ama öncelikle, yapılan bu katkıları ve güzellikleri yeterince tanıtamıyoruz. Burada insanların büyük çoğunluğu, iyi ve dürüst insanlar. Ülkemiz Avustralya’da çok güzel bir demokrasi sistemi var. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum, Müslümanlar farklı insanlarla bir araya gelmekten çekinmemeliler ”dedi.
Albay Mona Shindy, aslen Mısırlı. Donanmadaki tek başörtülü Albay. Avustralya Savunma Kuvvetleri’nin (Defence Force) genelinde ise iki başörtülü subaydan biri. Bundan 55 yıl önce, diğer göçmen aileleri gibi onlar da ailecek Kıta ülkesine geldi. Dile kolay tam 26 yıldır görev yapıyor başörtülü Albay. İstatistiklere göre şu anda Avustralya Savuma Kuvvetleri’nde 100 kadar Müslüman ordu mensubu görev yapıyor. Albay Shindy, dini inancını belirtmeyen Müslüman askerler nedeniyle bu rakamın daha fazla olduğunu belirtiyor. Bu saydıklarımızın dışında Albay Shindy’i önemli kılan bir başka özelliği, daha doğrusu bir başka resmi görevi ise; Avustralya Deniz Kuvvetleri’nde İslam kültürüyle ilgili konularda donanmaya resmi danışmanlık hizmeti veriyor olması. Dünyanın değişik bölgelerinde çok sayıda operasyonlara katılan Avustralya ordu mensuplarının, bunca yıl sonra hala gerçek İslam hakkında ne kadar az şey bildiğini yakından görmenin kendisini çok şaşırttığını belirten Albay Mona Shindy, ilk kez gazetemize röportaj verdi. Kraliyet Donanması’nın kapılarını ZAMAN’a açan Albay Mona Shindy, çok çarpıcı tespitlerde bulundu.
Avustralya’ya geliş hikâyenizi ve ailenizi buraya getirmeye zorlayan sebepler nelerdir? Kısaca Albay Mona Shindy’i tanıyabilir miyiz?
1960 yılında, Mısır’da doğdum. Avukat olan babam, annem ve iki kardeşimle Avustralya’ya göç ederek, Sydney’e yerleştik. Devlet okulunda okudum. Başarılı bir öğrenciydim. Üniversitede elektronik mühendisliği dalında eğitimimi tamamladım ve herkes gibi iş arıyordum. Büyük ağabeyim, Avustralya Donanması’nda asker olarak görev yapıyordu. Dünyayı dolaşıyor, gittiği ve gezdiği ülkelerle ilgili yaşadığı ilginç maceraları benimle paylaşıyordu. Tüm bunlar, çok ilgimi çektiği için donanmaya başvurmaya karar verdim. Böylece orduya ilk adımı atmış oldum. Ağabeyim, 6 yıl sonra donanmadan ayrıldı ama ben 26 yıldır Avustralya Kraliyet Donanması’nda çok severek seçtiğim görevimi sürdürüyorum. 14 yaşında babamı kaybettim. En büyük destekçim annemdi. Sosyal hizmetler görevlisi olarak çalışan annem, 4 çocuğu hiçbir destek almadan yetiştirdi. Bizi daima İslami değerlere bağlı bir şekilde yetiştirdi ve bunu da çok başarılı bir şekilde yaptı.
Bu arada aileniz orduya girmenize nasıl baktı?
Annem, hayatta asıl önemli olan değerlerin neler olduğunu, nasıl daha iyi bir insan olunabileceğini, hem dünya hem ahiretimizi nasıl kazanabileceğimizi öğretmeye gayret etti. Babam da öyleydi. Babamdan hatırlayabildiğim kadarıyla, bütün çocuklarını ve kızı olarak beni inancımız değerlerinde yaşamaya teşvik ederdi. Ama tabi ki, inandığımız değerler içinde yaşamak, şu işi, ya da diğer bir işi yapamayacağımız anlamına gelmiyordu. Daha çok yapmak istediklerimizin ne olduğu değil onu nasıl yaptığımızla ilgiliydi. Böylece kendiniz olarak yaşamak şansınız da oluyor. Bu bana hayatımın çok erken dönemlerinde, babam tarafından öğretilen bir şeydi. Babamın vefatından sonra annem de, yukarıda saydığım değerleri bize aktarmaya devam etti. Bu ölçülerle, ‘Hayatta önemli olan evrensel değerleri kaybetmeden, kendi değer yargılarımızı da korumak kaydıyla, istediğiniz her şeyi olabilirsiniz’ dedi. Bu yüzden ailemin orduya girmem noktasında ikna olması zor olmadı. Ayrıca ailemizin doğru kararı verebileceğimiz yönünde bizlere güveni de vardı.
Avustralya Ordusu’nda sakallı olarak veya başörtüsü gibi farklı giyim tarzıyla görev yapmak çok yaygın mı?
Şu anda benim donanmaya katıldığım yıllara kıyasla, orduda daha fazla Müslüman Avustralyalı asker var. Abimle, donanmada asker olduğumuz 26 yıl öncesinde, farklı inanç ve ırklardan, Ortadoğulu ya da Asya kökenli insan yüzlerine pek rastlanmıyordu. Yaygın değildi. Ancak şimdi bu durum değişiyor. Ülkedeki demografik duruma bağlı olarak sürekli değişen bir durum söz konusudur. Günümüzde artık, farklı geçmişe sahip insanlar için ordu, daha iyi biliniyor ve daha cazip geliyor.
Özgür ülke Avustralya’nın donanmasında sizin gibi başörtüsü takan veya Müslüman olan çok subay var mı?
Müslümanlar açısından bakacak olursak, Avustralya Ordusu’nda kendisini Müslüman olarak tanımlayan, yaklaşık 100 asker var. Bu rakam daha fazla da olabilir. Ancak muhtemelen kayıtlarda Müslüman olduklarını belirtmeyenler de mevcut. Ama şu anda Hava ve Deniz Kuvvetlerinde benimle birlikte iki bayan subay başörtüsü ile görev yapıyoruz. Çok değil, bir iki kişi, ama bu durum giderek değişiyor.
ORDUDA MÜSLÜMAN ASKERLER, NAMAZINI RAHATÇA KILABİLİYOR VE İNANÇLARINA UYGUN KIYAFET GİYEBİLİYOR
Subay olarak, ordu da görev yapmak nasıl bir duygu?
Avustralya Donanması’nın bir mensubu olmanın en güzel yanlarından birisi, macera yaşama imkânı var, seyahat imkânı var. Dünyada, pek çok yer ve ülke gördüm. Gemilerde çok farklı yerleri gezme imkânınız oluyor. Başka ülkelerin orduları ve ileri gelenleriyle tanışma imkânınız oluyor. Onlara ülkemizin güzelliklerini ve yaptığınız güzel işleri tanıtma imkânını elde ediyorsunuz.
Başörtülü bir subay olarak sivil ve ordudaki hayat arasında nasıl bir köprü kuruyorsunuz?
Donanmada, insanı tanımak ve anlamak için çok iyi bir ortam sunuyor. Çünkü zor şartlarda çalışmanız gerekebiliyor. Bu nedenle çok kuvvetli ve uzun dönemli dostluklar oluşabiliyor. Birlikte ve çok iyi arkadaş oluyorsunuz. Hem bir mühendis, hem bir Müslüman ve hem de Avustralya Ordusu’nda subay olmak, insanların çok daha fazla ilgisini çekiyor. Bu anlamda, sivil ortamlarda arkadaşlarımızla paylaştığımız çok güzel ortak noktalar oluyor.
Denizci bir subay olmanın yanında, aynı zamanda donanmada ‘İslami konularda da orduda resmi danışmanlık’ gibi önemli bir göreviniz var. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Dediğiniz gibi, görevlerimden biri de, İslam Kültürü ile ilgili stratejik konularda donanmaya danışmanlık hizmeti vermek. Ordu içindeki meslektaşlarımızı, İslam kültürü hakkında eğitiyoruz. Onlara İslam’ın ne olduğunu, Müslümanların nasıl düşündüğünü, nasıl bir inanca sahip olduklarını anlatıyoruz. Müslümanlar hakkında derinlemesine bir bilgileri yok. İslamiyet’in gerçekten ne olduğu, gerçek mesajının neleri içerdiği konusunda maalesef tam bir bilgileri yok. Müslümanları nelerin motive ettiğini, hayata nasıl baktıklarını bilmiyorlar. Bir Müslümanın davranışları, masum insanlara karşı muamelesi, şefkati, İslam’ın şiddete karşı duruşu hakkında eksik bilgiye sahipler. İşte bu eğitimde biz İslam’ın gerçek mesajını, Müslümanların neye ve nasıl inandıklarını vermeye çalışıyoruz.
Donanmada bunun dışında başka çalışmalarınız da var mı?
Evet, işimizin bir diğer bölümünde Avustralya Ordusu’nu ele alıyoruz. Orduda ne kadar Müslüman asker var? Müslümanların orduda görev almalarının önünde ne gibi engeller var? Bunu araştırıyoruz. Ayrıca, Avustralya’daki Müslüman toplumların önündeki bu tür engelleri ortadan kaldırarak, orduya girmelerini teşvik ediyoruz. Ordunun, kucaklayıcı tavrını anlatıyoruz. Ayrıca, Müslüman kökenli şahısların dini ve manevi taleplerini tespit ederek, bu ihtiyaçları karşılamaya çalışıyoruz. Böylelikle ordunun onlar için de iyi bir yer olduğunu fark ediyorlar. Asker olarak helal yemek imkânları var. Orduda bir asker olarak namazlarını kılabilirler, dini inançlarına uygun bir kıyafet giyebilirler. Bizim işimizin böyle iki yönlü bir işlevi var. Birincisi orduda meslektaşlarımızın eğitimi, ikincisi ise sivil toplumla ilişkiler kurarak, ordunun içindekileri bilgilendirmek.
İslamiyet’le ilgili olarak genelde ne gibi sorularla karşılaşıyorsunuz?
Dünyanın değişik bölgelerinde çok sayıda operasyonlara katılan Avustralya ordu mensupları, bunca yıl sonra hala gerçek İslam hakkında ne kadar az şey biliyor olduklarını görmek beni gerçekten şaşırtıyor. Meslektaşlarımızla düzenlediğimiz eğitim seminerlerinde, onlara, İslam’la ilgili pek çok bilgi aktarıyoruz. Temel bir İslami eğitim veriyoruz. Mesela Müslümanların neden namaz kıldıklarını, neden oruç tuttuklarını anlatıyoruz. İnsanlar gerçekten ilgi gösteriyor ve İslam’ın ne olduğunu bilmek istiyorlar.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki ‘İslam anlayışı’ ve Müslümanların duruşuyla ilgili tabloyu nasıl görüyorlar?
Bir tarafta Müslüman olduklarını söyleyen bir grup insanı görüyorlar. Medyada ise belli bir İslam anlayışının fotoğrafını izliyorlar. Bu fotoğrafta genellikle, kin, nefret ve şiddet içeren, herkesi Müslüman yapmak isteyen İslam anlayışını görüyorlar. Bu açıdan bakıldığında, bir Müslüman’ın Avustralya Savunma Kuvvetleri üniformasıyla görev alması, onlarla yan yana olması, haliyle olaylara bakışlarını pozitif yönde etkiliyor. Onun için İslam’ın gerçekten ne olduğu konusunda insanların eğitilmesi büyük önem taşıyor. Çünkü İslam toplumu inşa eder, Avustralya toplumundaki insanlar arasındaki bağları güçlendirir ve bizi daha da iyi bir toplum haline getirir.
İslamiyet’i taraflı yayan yapan medyanın yayınlarıyla tanımaları çok daha vahim değil mi?
Maalesef, medyada sıklıkla gördüğümüz şey, aslının dışına yönlendirilmiş bir İslam anlayışı; İslam’ın belli öğretileri ya da tarihinin kendi anlamının dışına taşınmasıdır. İslam’ın konuyla ilgili öğretilerinin tamamı göz önüne alınmadan belli bir meselenin sadece kendi içinde değerlendirilmesiyle televizyonlarda karşımıza çıkarılan şeyler, aslında İslam adı altında yansıtılan ama İslam’ın anlamına asla ve asla uygun olmayan şeylerdir.
MÜSLÜMANLAR KENDİNİ YETERİ KADAR ANLATAMIYOR
Peki, sizce Avustralya’daki Müslümanlar gerçek anlamda kendini anlatabiliyorlar mı?
Avustralya’da, toplum içinde harika işler yapan çok sayıda Müslüman var. Ülkeye çok ciddi katkıları oluyor. Bu da toplumumuzu daha kıymetli kılıyor. Ama öncelikle, yapılan bu güzel işler yeterince tanıtılamıyor. İnsanlara, ‘işte bizler buradayız, bizler Müslümanlarız, bu güzel işleri yaptık’ deme noktasında pek de iyi değiliz. Gerçi bu mesajı ulaştırma şansı oluyor mu? Ya da insanlar bunları televizyonlarda yayınlamakta istekliler mi? Bu da bir başka mesele. Çünkü medyada ancak izin verildiği kadar konuşabiliyoruz. Sanırım bu kendi içinde bir sorun teşkil ediyor. Ama kendi tecrübelerime dayanarak söylüyorum, aynı zamanda Müslüman toplum içindeki unsurların, farklı insanlarla bir araya gelmekten korkmamaları gerekiyor. Bu ülkenin bir parçası olmaktan çekinmememiz lazım. Müslüman olmayanlarla bir araya gelmekten korkmamalıyız.
Farklı toplumlarla bir araya gelmede bir engel görüyor musunuz?
Müslüman toplumla olan temaslarımızdan biliyoruz. Çocuklarının bir yerlere gitmesi, yabancıların arasına girmesinden korkuyorlar. Onların kimliklerini, geleneklerini, inançlarını kaybedeceklerini düşünüyor ve endişe ediyorlar. Ama Avustralya’daki Müslümanlar manen güçlü olmalı. Çocuklarımıza bu güveni ve şahsiyeti verebilmemiz lazım ki; kendi kimlikleriyle gurur duyabilsinler ve aynı zamanda farklı kesimlerle bir araya gelmekten korkmasınlar. Avustralya’daki insanların büyük çoğunluğu, iyi ve dürüst insanlar. Doğru bir bilgi ve eğitimle, çok kültürlü toplumlar ve inançlar arasında karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı çok uyumlu ve harika bir topluma sahip olabiliriz. Yapmamız gereken bu bağı daha da güçlendirmek. Bana göre bunu yapmanın yolu da bir araya gelmek, eğitim ve farklı görüşlere saygı duymaktan geçiyor. Burada, ülkemiz Avustralya’da çok güzel bir demokrasi sistemi var. İdarecilerimizin, ülke çıkarları için alacakları kararlara güveniyoruz. Tıpkı, diğer ülke askerlerinin kendi devletlerinin alacağı kararlara duydukları güven gibi.
Gençlerin orduda çalışmasını cazip hale getiren ne gibi imkânlar var?
Avustralya Savunma Kuvvetleri’nde (Defence Force) iş imkânlarını düşündüğünüz zaman, bir şehirde ihtiyaç duyulan tüm iş imkânlarını bulmak mümkün. Oto tamircisi, su tesisatçısı, elektrikçi, mühendis, doktor, dişçi, ekonomistler ve muhasebeciler için iş imkânı var. Belli bir meslek edinmek isteyenler için de farklı seçenekler var. Buralara giderek, iş imkânları ve fırsatlar hakkında bilgi alabilirler. Ordu mensuplarına başka pek çok güzel fırsatlar da sunuluyor. Eğitimden düşük fiyatlarla ev sahibi olmaya kadar çok imkan var. Ayrıca her türlü sağlık masraflarınız karşılanıyor, çocuklarınızın eğitim masrafları da buna dahil.
Bildiğiniz gibi 25 Nisan’da Anzak törenlerinin 100.Yılı karşılanacak. Bir asker olarak bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Yakın bir zaman önce Türklerin yoğun yaşadığı Sydney’in Auburn bölgesinde, Çanakkale anıtının açılışına katıldım. Anzak anıtında açılan Çanakkale Köşesi açılış programında bulundum. Buradaki törende, her iki ülke arasında geçen savaşın, bir barış simgesi haline geldiğini gösteren, yapıtın açılışı geçekleştirildi. Bu savaş sorasında her iki ülkenin askerleri arasında derin bir saygı oluştu. Çanakkale benim için, Avustralyalı kadın erkek askerlerle, Türkiye’dekiler arasında oluşan bu bağ açısından böyle bir anlam taşıyor.
Anzak nedeniyle, Türkiye ile Avustralya arasındaki gidiş-gelişler sıklaştı. Hiç Türkiye’de bulundunuz mu?
Evet, Türkiye’de bulundum. İstanbul ve Bursa’yı gezme imkânını buldum. Onun için kendimi çok şanslı kabul ediyorum. Türkiye’nin yemek çeşitlerinden el sanatlarına, tatlısından gözleme ve ekmek arası balığına kadar çok güzel bir damak tadı var. Özellikle turşuya bayıldım. Genelde Türkiye, özelde ise Sultan Ahmet Camisi beni çok etkiledi.