[MEHMET YILDIZ- TR 724.COM]
Çok iyi tezgahlanmış 15 Temmuz Darbe Tiyatrosunu fırsata çeviren
AKP iktidarı, bir gün sonra kendi darbesini yaptı ve rejimi kökten değiştirecek
düzenlemeleri de devreye sokarak, uzun zamandan beri yapmayı planladığı
operasyonlara başladı.Art arda çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK)
meclis bypass edildi, özgürlükler kısıtlandı, 111 bin kişi işinden atıldı, 75
bin kişi gözaltına alındı, 36 bin 600 kişi hapse atıldı, binlerce kişinin mal
varlığına el konuldu. Ve bu zulüm süreci hız kesmeden devam ediyor.
Bu süreçte mağduriyet yaşayanların Anayasa’nın 36. Maddesinde
güvence altına alınan Hak Arama Hürriyeti ortadan kaldırıldı. Gözaltına
alınanlar, tutuklananlar, işinden atılanlar, mal varlığına el konulanlar artık
kendilerine yardımcı olacak avukat bulamıyorlar. 15 Temmuz’dan itibaren 6 baro
başkanı ve 200’e yakın avukat tutuklandı, geride kalanlar da ürkütüldü,
Cemaatle ilişkili hiç kimsenin dosyasına bakamaz hale getirildi.
Vur deyince öldürdüler
Geçen hafta gözaltına alınan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri
hakkında 668 no’lu KHK gerekçe gösterilerek beş gün boyunca avukatlarıyla
görüşme yasağı konuldu. Yoğun tepkiler üzerine bu yasak ancak dördüncü günde
kaldırıldı.
29 Ekim tarihinde yayınlanan 676 no’lu KHK ile zaten olmayan
savunma ve avukat seçme hakkı adeta yok edildi. Bu KHK’ya göre, darbe ve terör
suçlarından yatan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler, hâkim kararıyla
teknik cihazlarla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilecek. Hükümlü ile
avukat yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli bulunabilecek, hükümlü
ile avukat arasında paylaşılan belgelere el konulabilecek. Hükümlü ile avukat
görüşmesi, örgütlere talimat içermesi durumunda sonlandırılacak.
Vur deyince öldürme konusunda pek mahir olan cezaevi personeli,
zaten az sayıda kalmış avukatlara işlerini yaptırmamak için elinden geleni
yapıyor. Kendisine avukat bulamayanlara destek olsun diye, bir kısım avukatın
internet ortamına koyduğu savunma dilekçelerini dahi mesele eden Erdoğan,
savunma hakkını namussuzluk olarak görünce altındakiler kural kaide tanımaz
hale gelir elbette.
Avukatların varlığı
silikleşti
Cezaevinde tutuklu bulunan müvekkillerini görmeye giden
avukatlar yapılan uygulamaları eleştiriyor ama dertlerine derman olacak
mercilerin çok da umurunda değil. Savunma hakkını öncelikle koruması
gerekenlerden İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal’ın, “FETÖ’cüler
avukat istedi vermedik. Enayi miyiz?” sözleri, kara bir leke olarak tarihe
geçti. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, işkence iddialarının ayyuka
çıktığı ortamda aksini ispatlama çabasında. Baronun atadığı avukatların
işkenceye tanık olmamak için ve korkudan, polis zanlıya işkence yaptığı sırada,
arkalarını döndükleri son İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) raporuna
yansımıştı.
OHAL KHK’larından sonra cezaevlerinde avukatların tutuklu
görüşmeleri eziyet haline geldi. Yasaya göre, “Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma
veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı
engellenemez, kısıtlanamaz.”
Son KHK’lardan sonra büyük çoğunluğu sudan bahanelerle cezaevine
atılan müvekkillerini ziyarete giden avukatlar yaşadıkları eziyeti anlattılar.
Yasaya göre kısıtlanmaması gereken görüşme zaten 1 saate
düşürülmüştü. Buna tutuklu sayısının çokluğu ve görüşme odalarının 7’den 1’e
düşürülmesi eklenince görüşme 10 dakikaya düşürüldü.
Avukat müvekkil
gizliliği tarih oldu
Daha da vahim olanı, görüşme öncesinde odaya bir kamera
kuruluyor, ayrıca bir ses kayıt cihazı konuşmayı kaydetsin diye tutuklu ve
avukatın yakasına mikrofon takılıyor. Bu da yetmiyor, görüşme süresince başında
bir gardiyan bekliyor. Bu süreç zarfında belge alışverişi kesinlikle yasak,
görüşme esnasında tutulan notlara el konuluyor, bu notları cezaevi infaz
hakimliği inceledikten sonra postaya veriliyor. Avukatlar bir ay geçmesine
rağmen hala kendilerine ulaşmayan evraklar olduğunu ifade ediyorlar.
Bu şartlar altında 111 bin mağdurun savunma ve adil yargılanma
hakkı yarın AİHM nezdinde açılacak davalarda Türkiye’ye mahkumiyet getirecek.
AB ile iplerin iyice gerildiği bugünlerde Türkiye AİHM sisteminden çıkmayı da
ciddi ciddi düşünüyor olabilir. Zaten geçmişte ‘parası neyse veririz’ diyerek
AİHM kararlarını da tanımayacağının işaretini vermişti. Ancak ‘çıktım’
sistemden deyince hemen çıkılamıyor. Sözleşmeden çıkma deklarasyonu gönderilmesinden
itibaren 6 ay daha sözleşme geçerliliğini devam ettiriyor.
AİHM’in alternatifi var mı? Birleşmiş Milletler’in benzer bir
mekanizması Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi
var. Ha bunu da uygulamazsa, o zaman Dünya’dan çıkıp gitmesi gerekir.