Özelikle son zamanlarda Erdoğan rejimi için kullanılanılan İslamcı terimi ne kadar doğrudur? Aslında bu terim litaratürümüze İngilizce’deki “İslamist” veya “İslamizm” kelimelerinden girmiş, İslam literatüründe olmayan bir terimdir.
Türk dili kriterleri açısından baktığınızda, bu terimin Erdoğan rejimine hiç de oturmadığını göreceksiniz, çünkü Türkçe’deki ci, cı, çi, çı, cu ekleri, yapım ekleridir, bir aidiyeti, ilişkiyi, mesleği veya kişilerde ikinci fıtrat haline gelmiş bir hasleti belirtir. Örneğin, demirci, futbolcu, simitçi, bankancı, uykucu veya yalancı gibi. Bu nedenle İslamcı terimi Türkçe kriterler açısından kişinin İslama olan bağlılığını ve dini günlük hayatının bir parçası haline getirdiğini ifade etmesi gerekir ki, bu terimin kullanımındaki kasıt kesinlikle bu değildir. Dolayısıyla, Erdoğan rejiminin bu tanıma göre İslamcılıkla uzaktan yakından alakası yoktur.
Aslında bu terimi sıkça kullananlar, ziyadesiyle Siyasal İslam konseptini ifade etmeye çalışırlar. Yani, siyasi çıkarları için dini hükümleri eğip bükerek, büyük titizlikle seçilmiş dini terimleri sloganlaştırarak, dünyevi amaçlarına ulaşmak için kullanan şahıs veya ekipler için kullanılan genel bir ifadedir.
Bazılarına göre, siyasal İslam, konsept olarak Emevi döneminden beri vardır ve İslam tarihinin farklı dönemlerinde egemen yönetim biçimi olmuştur. Siyasal İslam, en radikal şekliyle, muktedirlerin makam, para veya korku yoluyla baskı altına aldıkları ulemayı ve hükemayı, saltanatlarını ve icraatlarını meşrulaştırma adına fetva makamı yaptığı, devlet kutsiyetinin insan hayatı ve haklarının önüne getirildiği, gerektiğinde de İslam hukukunu, fıkhi ruhsatlar olarak tanımlanan ve sultan tarafından yapılan kanunlarla çiğnendiği rejimleridir.
Şimdi kiminiz, işte bu tanım tam da Erdoğan rejiminin tanımı oldu diyeceksiniz ama müsadenizle ben bu tanımın da rejime uymadığını iddia edeceğim. Delilim şu, geçmiş dönemlerde siyasal İslamcı olarak nitelendirilen tüm saltanatlarda, her ne kadar devletin bekası kavramı her şeyin önünde tutulmuş olsa da ve bazı zulüm ve hukuksuzluklar yaşanmış olsa da, İslamın temel prensiplerine saygısızlık edilmemiş, özelikle itikadi meseleler hassasiyletle korunmaya çalışılmıştır. Bu nedenle Erdoğan rejimi Siyasal İslamcı olarak tanımlanamaz. Siyasi de olsa, İslamı temsil ettiğini iddia eden bir rejim, Elmalı Hamdi Yazır’ın Kur’an tefsirini, İslamın en temel kaynaklarından biri olan Kütüb-ü Sitteyi, Fıkıh Ulemalarının kaleme aldığı Ehli Sünnet fıkhını, suç unsuru olarak teşhir edemez!
Sadece biat etmedikleri için muhalif bir cemaatin kitap evlerini basıp, raflardan aldığı Ku’ran ve Hadis kitaplarını ayaklar altına alamaz!
Kur’an-ı muciz’ul beyandaki mübarek bir sureyle makara geçen bir adamı büyük elçi yapamaz!
Siyasal İslamcı, peygamber Mekke girerken kendine bir pay çıkarmıştı, biz böyle yapmayacağız, diyemez!
Bunlar yüzlerce örnekten sadece bir kaçı ve hepsi itikadi meselelerdir. Yani hiç bir çıkar uğruna ihlal edilemezler. Dolayısıyla, İslam dininin en temel kaynakları olan Kur’an ve Hadis-i şerifleri, suç unsuru olarak gören bir rejim Siyasal İslamcı olarak tanımlanamaz. İddiam odur ki, Erdoğan rejimi daha önce gömleğini çıkardığı gibi, tekrar gömlek değiştirmiştir ve artık Siyasal İslamcı çizgisinde bile değildir. Perinçek’in ifade ettiği gibi 28 Şubatçı ve Susurlukçuların gömleğini giymiştir. Hatta Erdoğan rejimi bu çizginin Türkiye’de hayata geçirilmesinde gösterdiği çabayla seleflerinden fersah fersah öndedir.
Buna göre, Siyasal İslam tanımına artık uymayan Erdoğan rejimini nasıl tarif edeceğiz? Bu konuda ben de ciddi sıkıntılar yaşıyorum, çünkü ehli sünnet akidesinde bir prensip vardır, ehli kıble tekfir edilmez. Bu nedenle itikadımız şahısları tekfir etmemize müsade etmiyor, fakat meseleye zihniyet açısından baktığınızda, bu zihiyetin hem itikadi, hem ameli sıkıntıları olduğu ortadadır. Dolayısıyla, AKP rejimini bilinen her hangi bir kategori içinde tanımlamak zordur.
Darbı meseldir, deveye sormuşlar senin boynun neden eğri? Cevap vermiş, benim nerem doğru ki? İşte bu rejim öyle bir şey ki doğru bir tarafı yok, neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Hani Bediuzzaman hazretlerinin dönemine dair, İslam dünyasının üç büyük problemi cehalet, fakirlik ve ihtilaftır ifadesi var ya, kimbilir üstad hazretleri bugünleri görseydi ne derdi?
Müsadenizle ben bir tahminde bulunayım, hubbu dünya, hubbu makam, adaletsizlik ve nifak. Belki siz, bunların arkasına bir çok madde daha dizebilirsiniz ama ben bu yazımda Erdoğan rejimiyle direk bağlantısı olduğunu düşündüğüm bu maddelerin üzerinde duracağım.
Dünya ve makam sevgisi tasavvufta manevi hastalıklar listesinin başında gelir. Bu kötü hasletler kişinin kendi iç dünyasını, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, yiyip bitirir, ama toplumun başına da büyük belalar açabilecek potansiyele sahiptirler. Hele hele, bu duygularla beslenen birinin eline sınırsız güç ve yetki verilirse, iktidar olduğu toplumun, tabiri caizse, canına okur.
Evet dünya ve makam sevgisi çok tehlikeli şeylerdir ama diğer iki madde toplumsal barış için daha da tehlikelidir. Adaletsizlik devletlerin çökmesine neden olabileceği gibi, nifak toplumların çürümesine sebeb olur.
Avustralyada yaşayan biri olarak şunu üzülerek ifade edeyim, hak, hukuk, adalet, insan hayatının, onurunun, mülk, nesil ve inanç hürriyetinin korunmasında, Batı İslam dünyasının çok önündedir. Bir dönem bu değerler konusunda büyük adımlar atan Türkiye de, bugün maalesef diğer ortadoğu ülkelerinin seviyesine inmiş hatta bazılarından daha da geriye gitmiştir.
Ne acıdır ki, her yıl yapılan istatistiklere göre dünyada İslam hukukuna en yakın sistemler olarak gösterilen devletler arasında, listeye giren ilk İslam ülkesi kırkıncı sıradadır. Şaşırmayın, İslam hukukunun savunduğu maddelerle, ileri demokrasilerle yönetilen batı ülkelerinin hukuki yapıları karşılaştırıldığında, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, ve bazı İskandinav ülkelerinin listede ön sıralara oturduğunu görüyoruz.
Örneğin Avustralyada aracıyla sürat yaptığı için bir bakanın ceza yemesini, kaldığı otelde kendisine ikram edilen bedava içeceği kabul ettiği için bir millet vekilin istifa etmesini, sıradan bir vatandaşın ülkenin başbakanına, “senin gibi bir sorumsuzun eli sıkılmaz” diye bağırmasını, hangi görüş, din, renk ve etnik kökenden olursa olsun, her vatandaşın çatır çatır hakkını aldığını her gün ekranlardan izliyoruz.
Şimdi siz bunları zihinlerinizde canlandırın ve İslamı temsil ettiğini iddia eden Erdoğan rejimiyle karşılaştırın. Vatandaşın malına, mülküne, hürriyetine, onuruna, değerlerine, ailesine, çoluğuna çocuğuna ve canına kasteden rejimle… Bu nedenle Erdoğan rejimi için kullanılan ve içinde İslam kelimesi geçen her türlü tanımı şiddetle reddediyorum…