[ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU]
Avustralya’nın İslam’la teması, 1600’lü
yıllara dayanıyor. Hristiyanlardan çok daha önce kıtaya, Endonezya’dan Müslüman
balıkçılar gelmiş ve böylece Aborjinler
ile Müslüman balıkçılar arasında ticaret vesilesiyle uzun süren bir ilişki
başlamış.
Ülkeye yerleşen ilk Müslümanlar, 1860’lı yıllarda buraya gelen Afganlı deve sürücüleri olmuş. O zamanlar en önemli
ulaşım aracı deve olduğu için, deve sürücüsü olarak ülkeye gelen ve çeşitli
işlerle uğraşan Afganlar, bilhassa ülkenin iç bölgelerine yerleşmiş.
Afganlıların pek çoğu evine dönmüş olsa da, bazıları Avustralya’da kalarak
çiftçilik ve seyyar satıcılık yapmış ya da kendi topraklarını elde etmiş.
Afganların o dönemlerde yaptığı ve Adelaide’da
hala sapasağlam ayakta duran cami, bu bilgilerin somut
miraslarındandır.
1971’de yapılan sayım sonuçlarına göre;
Avustralya’daki Müslüman nüfusu 22 bin. Bu rakam, 1982 yılında 300 bine ulaşan
Müslüman sayısı, bugün, 550 bin civarında. Dünyanın 225 ayrı ülkesinden
gelen, 200 farklı dil konuşan ve 125 farklı inanca sahip renkli ve zengin
toplumu, çokkültürlülük şemsiyesi altında, barış ve hoşgörü içinde
barınıyor, Kıta Ülkesi’nin insanları. Avustralya, yaklaşık yüzde 75,8’i Hristiyan, yüzde 13,4’ü
diğer dinlerden, geri kalan yüzde 10,8’lik kısmı ise hiçbir dine mensup olmayan
(yani dinsizlerden oluşan) bir toplumdur.
Bu kadar farklılığa rağmen insanlar,
Ramazan’da Müslümanların ‘iftar sofrasında’ bir araya geliyor. Açılan sofralar
ve İslam’ın kucaklayıcılığıyla oluşan sıcaklık, çoğu zaman yeni gönül kapılarının
aralanmasına vesile oluyor. Oruçla gelen nadide atmosfer; psikolojik, pedagojik
ve sosyolojik boyutlarıyla
pek çok güzelliğe taşır bizleri. Dayanışma, kaynaşma, paylaşma, yardımlaşma ve
empati imkanını sağlıyor bu
samimi ibadet. Bencilliğin zirve yaptığı günümüzde, Ramazan iftarları bu manada çok daha fazla
anlam kazanıyor. İsraf, şov ve gösterişten uzak iftarlar, gönüllerde ayrı bir
iz bırakıyor.
Avustralya’da sadece Müslümanlar değil
elbet, ülke yöneticileri de, iftar davetleriyle, bu ayı kucaklıyorlar. Başbakan Malcolm Turnbull, geçen yıl, evini Müslümanlara açtı
ve ikametgâhı Kirribilli House’da, Müslüman toplumunun önemli simalarını
iftar sofrasında ağırladı. Bu güzel geleneği, ülkenin iki önemli eyaleti olan
NSW ve Viktoria Başbakanları da başlattılar ve sürdürüyorlar. Muhalefet Lideri
NSW Eyalet Başkanı Luke Foley
de kervana katılmış durumda.
PARLAMENTOLARDA İFTAR GELENEĞİ HİZMET
HARKETİ’NDEN…
Eyalet ve federal parlamentolarında iftar
verme âdeti, Hizmet Hareketi mensuplarının samimi gayretleri ve katkısıyla
yıllar önce başlatıldı; bugün ise Avustralya’da geleneğe dönüştü. Başkent
Canberra’daki Federal Parlamento’da da ilk iftar, diyalog kurumlarının
gayretiyle başlatılmıştı. Bu mekanlarda ilk ezan okuma güzelliği de böylece start aldı. Siyasetçilerin
de, bu gelenekle günümüzde olduğu
gibi; bu güzel kervana
katılarak, bizzat iftarlara ev sahipliği yapar hale gelmeleri ayrıca çok sevindirici ve grur verici bir başlangıçtır.
Ne
yazık ki bu yıl, geçen seneki ramazanlardan daha buruk. Çok büyük acılar ve
dramlarla karşılıyoruz, bu Ramazan ayını. Çünkü 50 bine yakın masum insan,
ülkemizde zindanlarda. Cezaevlerinde 516 anne 560 mahpus çocuğuyla kalıyor.
17 bin hayırsever kadın; pasta börek yaptıkları, hayra vesile olmak için
kermesler düzenledikleri ve dolayısıyla garip-gurebaya el uzattıkları için
cezaevindeler. 200 bin
civarında insan işinden-aşından oldu. Sevgiden başka sermayesi olmayan öğretmenlerimizin kalem tutan ellerine kelepçe
vuruluyor. Şeytanların bile zincirlere vurulduğu bu mübarek ayda, Türkiye’de
şeytan ruhlular, masum ve mazlum insanların malına mülküne el koyuyor inlete inlete kırbaçlıyor, kelepçeliyor ve zalimliğe zirve yaptırıyorlar. Anadolu’nun dört bir yanından,
dünya coğrafyasına… Ukrayna Havaalanı’nda 4 günden beri rehin tutulan Ali
öğretmenden, pasaport kumpasıyla Miyanmar’dan derdest edilen Muhammet Furkan
öğretmene, Gürcistan’daki eğitimci Mustafa Emre’den, yüzü maskeli münafıklarca
Malezya’dan kaçırılan eğitim gönüllüleri Alettin Duman, Tamer Tıbık, Turgay
Karaman, İhsan Arslan, İsmet Özçelik’e kadar bir çok eğitimci zalimce muamele
görüyor. Suudların 20’den çok aileyi Paygamber Efendimizin merhamet ve Cemal ikliminden, beldesinden zalimce koparıp, derdest edilmiş ve alıkonulmuş durumdalar, bu mübarek
mevsimde. Onun için şuan mazlum durumda olanlara elverdiği ölçüde maddi ve
manevi yardımcı olmak, en azından dua etmek vazifemiz.
Tam
da sözün burasında, Federal Başbakan da Ramazan ayının önemine işaret ettiği
mesajında bamtelimize dokunuyor. Başbakan, ilk cümlesini “fedakarlık”
ifadesinin üzerine bina ederek, merhamet, yardımseverlik ve başkalarını düşünmenin önemine
vurgu yapıyor, bu açıdan empati yapmayı öneriyor. Kulaklara küpe şu ifadeler
Başbakan Turnbull’a
ait: ”Ramazan ayı merhamet, yardımseverlik, fedakârlık ve başkalarını düşünüp
onlar için bir şeyler yapma felsefesini yansıtan önemli bir zaman dilimidir”
Ayrıca: Ayrımcı ve adaletsiz güçlerden
arınmış Avustralya’da yaşamanın önemine değinen Başbakan; dostluk, sadakat ve
karşılıklı saygının altını çiziyor. Dil, kültürel zenginliğe ve dini
çeşitliliğe adeta garantör olan hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye işaret
ediyor, Çokkültürlü Ülkenin Başbakanı.
“Müslüman bir meczubun yapmış olduğu
yanlışın, hiçbir zaman tüm Müslümanlara mal edilemeyeceğini” hatırlamıştı
evinde vermiş olduğu iftarda Malcolm Turnbull. Hangi dinden, inançtan, ırk
veya coğrafyadan gelirse gelsin, herkesin 24 Milyonluk Avustralya’nın ‘en
münevver’ vatandaşı ve büyük ailenin üyesi olduğunu özellikle ifade ederek,
halkına cani muamelesinde bulunan yöneticilere adeta adrese teslim mesajlar verdi. Halkını ikiye bölen İslam
dünyasındaki siyasetçilerin ve yöneticilerin yanlışlarına dikkat çekti ve
konuşmasını, “Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir ” hadisi ile
bitirmişti, Turnbull.
Karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü üzerine
bina edilen Turnbull’un anlamlı mesajından sonra, kendi ülkemizdeki
siyasetçilerin bu mübarek aya rağmen, hala ‘kin ve nefret’ dolu konuşmalarını
ve icraatlarını hatırladım ve gayri ihtiyari; “Neden böyle değiliz, niçin böyle medeni bir vetireye bir
türlü giremedik. Yoksa bu gaflet sarmalından mahşerde mi uyanacağız?”
sorusuyla acı acı iç geçirdim. e.cansever@zamanaustralia.com.au